Kaçak Elektrik ve Kaçak Su Günümüz Toplumunun ölçü ve tartıdan eksilterek kul hakkına girdikleri En Önemli İki İmtihanıdır.

 


اَعُوذُ بِاللّٰهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّج۪يمِ

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ , بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ عَدَدَ مَا فِي عِلْمِ الله صَلاَةً دَائِمَةً بِدَوَامِ مُلْكِ الله.






Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat, kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.
(Mutaffifîn, 83/1-3)
Sahi onlar, yeniden diriltileceklerini hiç akılarına getirmezler mi? Mutaffifin / 4. Ayet
Gerçek şu ki, doğru yoldan sapmış kâfirlerin defteri Siccîn’­dedir. Mutaffifin / 7. Ayet


Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; çünkü sizin O’ndan başka ilâhınız yoktur. Doğrusu Rabbinizden size apaçık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. Mal ve eşyanın değerini düşürerek insanlara haksızlık yapmayın. Yeryüzünde düzen sağlandıktan sonra orada bozgunculuk çıkarmayın. Gerçekten mü’min iseniz, sizin için hayırlı olan budur.” A'râf / 85. Ayet

Yetişkinlik çağına erinceye kadar, muhafaza ve yardım maksadıyla en güzel şekilde olanı dışında, yetimin malına yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı adâletle tam yapın. Biz hiç kimseyi gücünün üstünde bir şeyle sorumlu tutmayız. Konuştuğunuz zaman, en yakınlarınızın aleyhinde bile olsa adâleti gözetip doğruyu söyleyin. Allah’a ve Allah için verdiğiniz sözleri yerine getirin. İşte bunlar, düşünüp ders almanız için Allah’ın size emrettiği hususlardır.En'âm / 152. Ayet

Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı peygamber gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin; sizin için O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. Ben sizin helâl yoldan kazanmadığınız bol nimetler içinde yaşadığınızı görüyorum. Böyle giderse, hepinizi azabıyla çepeçevre kuşatacak bir günün gelivermesinden sizin adınıza korkuyorum.” Hûd / 84. Ayet

“Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı büyük bir titizlik ve tam bir doğrulukla yerine getirin; kendilerine ait mallarda haklarını eksiltmek suretiyle insanlara zulmetmeyin ve bozguncular kesilerek yeryüzünde karışıklık çıkarmayın.” Hud/85. Ayet

“Eğer mü’minseniz Allah’ın helâlinden kazandırdığı kârlar sizin için daha hayırlıdır. Bununla beraber ben sizin başınızda bir bekçi de değilim.” Hud/86. Ayet

Ölçtüğünüz vakit tam ölçün, tarttığınız zaman da doğru teraziyle tartın. Bu, ticâretiniz için daha hayırlı ve sonuç itibariyle daha güzeldir. İsra 35. Ayet

Ölçeği tam yapın. Eksik ölçerek başkalarına zarar verenlerden olmayın. Şuara 18. Ayet
Tarttığınızda da doğru terazi ile tartın. Şuara /182. Ayet
Göğe gelince, Allah onu yükseltti, kâinattaki mükemmel ahengi sağlayan ölçü ve dengeyi koydu. Rahman 7. Ayet
Öyleyse tarttıklarınızı adâletle dosdoğru tartın ve hiçbir zaman ölçüyü eksik tutmayın! Rahman 9. Ayet

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Bize silah çeken bizden değildir. Bize hile yapıp aldatan da bizden değildir." (Müslim, Îmân 164, Fiten 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû 50; Tirmizî, Büyû 72; İbni Mâce, Ticârât 36)

Müslim'in bir başka rivâyetinde şöyle denilmektedir:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem pazarda bir buğday sergisine uğradı. Elini buğday yığınının içine daldırdı, parmakları ıslandı. Bunun üzerine satıcıya:

- "Ey zâhîreci! Bu ıslaklık nedir?" buyurdu. Adam:

- Ey Allah'ın Resûlü! Yağmur ıslattı, dedi. Resûl-i Ekrem:

- "İnsanların görüp aldanmaması için o ıslak kısmı ekinin üstüne çıkarsaydın ya! Kim bizi aldatırsa, bizden değildir" buyurdu. (Müslim, Îmân 164)

İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:

Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek alışveriş yaparken kendisinin sürekli aldatıldığını söyledi. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

- "Kimden alış-veriş yaparsan ona 'İslâm'da aldatma yoktur' de!" buyurdu. (Buhârî, Büyû 48, İstikrâz 19, Husûmât 3, Hiyel 7; Müslim, Büyû 48. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû 66; Tirmizî, Büyû 28; Nesâî, Büyû 51)

 İbnu Abbas (ra) anlatıyor: Hz. Peygamber (asm) mikyal (ölçek) ve mizan (terazi) kullananlara şöyle hitab etti:
"Sizler bizden önce gelip geçen kavimleri helak eden iki işi üzerinize almış bulunmaktasınız."  1

“Mümin saftır, kerimdir. Facir, hilekârdır, leimdir (alçaktır).” [13] Hadis-i şerif, facirlerin [14] hilekâr olduklarını ifade etmektedir. Bu hile facir için sadece insana yapılmamakta, aynı zamanda Allah (c.c.)’a karşı da yapılmaktadır. Akıl sahibine gerek olan kendini acıklı bir azaba götürecek şeylerden kaçınmasıdır. İnsanı azaba götüren şeylerin başında günahlarda ısrar, insanların küçük hata ve ayıplarıyla uğraşmak ve işlerinde türlü hile ve desiseler uygulamak gelir. Kul Allah'ın ayetlerine kulak tutup her bir emr-i ilahinin kalbinde yer etmesine çalışmalı, kalbinin ve kulağının mühürlenip gözüne perde çekilmesinden Allah (c.c.)'a sığınmalıdır. “Onlar Allah'a ve iman edenlere kendilerince hud'a, yani hile yapıyorlar. Halbuki kendilerinden başkasını aldatmıyorlar. Fakat bunu idrak etmiyorlar ki!” 

Yaratılmış bulunanlar görünürde Allah (c.c.)’ı aldatmaya, O'na hile ve hud'a yapmaya çalışırlar. Fakat yaptıkları hilelerin kendi başlarına geçeceğini düşünemezler. Çünkü türlü türlü şehvetlerle gözleri dönmüş ve yaptıkları işin sonucunu düşünmekten ve görmekten kendi kendilerini yoksun etmişlerdir.

Facirler ve kafirler, Müslümanların inancını bozmak için de iki hile kullanır: Atalarını ve geçmiş nesilleri kör bir şekilde ‘taklid’ ettirmek. Esas itibariyle insanlar tarafından bilinebilmesi mümkün olmayan, Allah'ın zat ve sıfatlarının mahiyeti gibi konulara daldırıp fesat çıkarmak. Bu sayede Şeytan aklın fonksiyonunu iptal eden taklidi benimseyenleri, geçmiş milletlerde olduğu gibi helake sürükler, ikinci hilesiyle de itikadi şüpheler doğurur ve Müslümanları hem itikadî bir takım buhranlara sürükler hem de itikadî ve siyasî birliği bozar. İslâm’da itikadî ve siyasî mezhep ve fırkaların ortaya çıkışı tarih boyunca hep bu şekilde olmuştur.

“Kim şu üç şeyden uzak olarak ölürse cennete girer: Kibir, ganimet malına hainlik ve borç.” (Tirmizî, Siyer, 21; İbn Mâce, Sadakat, 12)

Muaz b. Cebel anlatıyor: Resûlullah (asm) beni Yemen’e gönderdi. Yola çıktığımda peşimden birini gönderip beni geri getirtti ve şöyle buyurdu:

"Sana niçin haberci gönderdiğimi biliyor musun? Benim iznim olmadan bir şeyi alma! Zira bu ihanettir. Kim de (kamu malına) ihanet ederse, kıyamet günü ihanet ettiği şey ile birlikte gelir. Seni işte bunun için geri çağırdım. Şimdi görevine gidebilirsin.” (Tirmizî, Ahkam, 8)

“Bir peygambere, emanete hıyanet etmek yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese -asla haksızlığa uğratılmaksızın- kazandığı tastamam verilir.” (Al-i İmran, 3/161)


Dinimiz İslam’ın mesajlarının, emir ve yasaklarının hasılı tüm esaslarının merkezinde hep "hak" kavramı vardır. Bu itibarla Rabbimiz, kendimiz, diğer insanlar, yaşadığımız çevre ve tabiatla olan her bir münasebetimiz hak kavramı ile yakından ilgilidir. Hak, hem sorumluluklarımızı hem de korumamız, gözetmemiz gereken maddî ve manevî imkânları ifade eder. Hak, bir yönüyle Allah hakkına bir yönüyle de kul hakkına taalluk eder.

İslam’da, kamu hakkı Allah hakkı kapsamında değerlendirilmiştir. Kamu yarar ve düzeninin gerçekleşmesi, toplumun huzurlu ve güvenli bir hayata sahip olması bu haklara riayete bağlıdır. Kamuya ait her türlü imkan ve nimetin, topluma ait mekanların, araç ve gereçlerin, çevre ve tabii kaynakların adalet, hakkaniyet ve liyakat çerçevesinde kullanılması gerekir.

Dinî-ahlakî değerlere duyarsızlaşıldığında, ahiretteki hesap unutulduğunda, helal-haram sınırlarına dikkat edilmediğinde, hak kavramı önemini yitirdiğinde, kamu imkanlarını suistimal edenler çoğalır. Böyle bir toplumda ise, ne kamu hizmeti layıkıyla gerçekleşir ne de insanlar birbirlerine güvenir. Güvenin kalmadığı yerde de huzurlu bir hayattan söz edilemez.

Oysa kamu malı emanettir. Bu emanete ihanet etmek, kişiyi hem dünyada hem de ahirette ağır bir vebal altına sokar. Rahmet elçisi (s.a.s), bu ağır vebale karşı insanları şöyle uyarır:

“Kimse hakkı olmayan bir karış yeri bile almasın! (Alırsa) Allah, kıyamet gününde yedi kat yeri onun boynuna dolar.” (Müslim, Müsakat, 141; Buhari, Mezalim, 13)

“Sizden kimi bir işte görevlendirirsek ve o da bizden iğne (miktarı) ya da daha büyük bir şeyi gizlerse, bu bir ihanet olur ve kıyamet günü onu (kendi elleriyle) getirir.” (Müslim, İmare, 30)

Kamuya ait mallarda, bütün toplum fertlerinin eşit hakkı vardır. Dinimiz, başkalarının hakkını “kul hakkı”; kul haklarının gasp edilmesini ise, cevabın başında geçen hadiste de ifade edildiği gibi, emanete ihanet olarak değerlendirmiştir.

Her şeyin ayan beyan ortaya çıkacağı ahirette, hüsrana uğrayanlardan olmamak, cehenneme düşmemek için haramlara bulaşmadan, ömrümüzü helal dairede sürdürmeye özen gösterelim. Kamu mallarını, birer emanet olarak kabul edelim. İhlal edilen her kamu hakkının, zayi edilen her kamu malının, birer kul hakkı ihtiva ettiğini asla unutmayalım. Ve yine unutmayalım ki ahirette milyonlarca insanla helalleşme imkânı olmayacaktır.

Mealini vereceğimiz hadis her zaman ölçümüz olsun:

“Hiç kimse Allah’ın kendisine takdir ettiği rızkı -geç de olsa- elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse Allah’tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Helal olanı alın, haramdan kaçının!” (İbn Mace, Ticaret, 2)

Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:

“Kimse hakkı olmayan bir karış yeri bile almasın! (Alırsa) Allah, kıyamet gününde yedi kat yeri onun boynuna dolar.”

(M4136 Müslim, Müsâkât, 141; B2452 Buhârî, Mezâlim, 13)

Abdullah İbn Ömer (ra) diyor ki: Resulüllah sallallahu aleyhi vesellem bize yönelerek şöyle buyurdu: “Ey Muhacirler topluluğu! Beş şey, beş olay var ki onlarla mübtelâ olup denendiğiniz zaman -ki onlara ulaşmanızdan Allah’a sığınırım- çok dikkatli olmanız gerekir:

1- Bir kavim ve millette fuhuş ortaya çıkıp onu alenen işledikleri takdirde, mutlaka onlar arasında taun (öldürücü, bulaşıcı salgın hastalıklar) ve kendilerinden önce gelip geçen seleflerinde olmayan elemli, ıstıraplı rahatsızlıklar yaygınlaşır.

2- Ölçü ve tartıyı noksan kullandıkları takdirde mutlaka açlık, kıtlık, bereketsizlik ve feyizsizliğe; ağır sıkıntı gam ve üzüntülere ve hükümdarların zulmetmesi (hakimlerin adil olmayan kararler vermesi)ne yakalanırlar.

3- Mallarının zekâtını vermedikleri takdirde, gökten inecek yağmur ve bereketten mahrum kalırlar. Eğer hayvanlar olmasa onlara hiç de yağmur yağmaz.

4- Allah’ın ve Peygamberin emirlerini dinlemedikleri takdirde, Allah’u Teala onlara kendilerinden olmayan bir düşmanı musallat eyler de ellerinde bulunan servetlerin bir kısmını alıp götürürler.

5- Hükümdarlar ve devlet adamları Allah’ın kitabıyla hükmetmedikleri ve Allah’ın indirdiği hükümleri seçip beğenmedikleri takdirde, mutlaka Allah onların arasında kin, nefret, ayrılık, bölünme, ülfetsizlik, samimiyetsizlik ve birlik ile dirlikleri bozgunculuk havasını doğurur.” (İbni mace, fiten: 22) 


Bu blogdaki popüler yayınlar

Asrısaadetteyiz

Zalim Yahudileri ve İslam düşmanlarını Rabbim kahru perişan eylesin.

iyilik saati (Filistin'e Destek)